
İlk Bağımızın Gölgesi: Nesne İlişkileri ve Yetişkin İlişkileri Üzerine
Giriş: İlişkilerin Duygusal Anlamı ve Varoluşumuzdaki Yeri
Hayatımız boyunca kurduğumuz her ilişki, duygusal dünyamızda önemli bir iz bırakır. Bazı ilişkiler destekleyici, şahitlik eden, paylaşımı güçlendiren ve içsel olarak doyurucu, besleyici bir nitelik taşır. Ancak tüm ilişkiler bu kadar “iyi” değildir. Bazı bağlar kontrol edici, işgal eden, saldırgan veya haset dolu bir yapıya bürünebilir.
Psikanalitik kurama göre ileride kurulacak olan ilişki dinamiklerinin kökenleri, ilksel nesne (anne/bakım veren) ile kurulan ilişkinin bağlarında saklıdır.
İlk Nesneyle Kurulan Bağın Önemi
Anne ya da bakım veren ile kurulan ilk ilişki, yetişkinlikteki ilişki örüntülerimizin temelini oluşturur. Bebeklik döneminde “yeterince iyi” biçimde doyurulan (bütüncül ihtiyaçlar;fiziksel, duygusal) bireyler, olumlu bir kendilik algısı geliştirebilmek için daha elverişli koşullara sahip olur.
Bu yeterlilik, bireyin çifte değerliliğe yani aynı anda sevgi–öfke, şükran–haset, yakınlık–uzaklık gibi zıt duyguları taşıyabilme kapasitesini artırır.
İçe alınan nesnenin “iyi” oluşu, kişinin içsel dayanıklılığına doğrudan etki eder.
Kötü Meme Deneyimi: Yıkıcı Duyguların Kökeni
Melanie Klein’ın (1957) literatüre kazandırdığı “kötü meme” kavramı, bebeğin yeterince beslenemediğini, istediği hazzın sağlanmadığını hissettiği anları ifade eder.
Bebek bu hayal kırıklığı karşısında yıkıcı ve saldırgan itkilerle baş edemez. Bu nedenle zihninde nesneyi ikiye ayırır:
- İyi meme: Besleyen, doyuran, ihtiyaçları karşılayan.
- Kötü meme: Beslemeyen, mahrum bırakan, hazzı engelleyen.
Bu bölme (split) savunması, bebeğin sevdiği nesneyi yok etme korkusunu yatıştırmaya yardımcı olur. Henüz iyi ve kötü olanın aynı kişide birleşebileceğini kavrayacak gelişimsel kapasitesi olmadığı için bu bölme başlangıçta koruyucu bir işleve sahiptir.
Zaman içinde her şey yolunda giderse, çocuk iyi ve kötü duyguların aynı kişiye yöneldiğini fark eder ve nesne bütünlüğü gelişir.
Bütünleşme Sağlanamadığında: Bağımlılık, Öfke ve Çelişkili Duygular
Eğer bu bütünleşme sağlanamazsa, yetişkinlikte ilişkiler karmaşık bir hâl alabilir:
- Kendilik sürekliliğinden söz etmek güçleşir.
- Kişi hem bağımlı hisseder hem bundan dolayı öfke ve saldırganlık gibi yoğun duygular hisseder.
- Yakınlık arar ama yakınlıktan korkar.
- Yakınlaştığında; işgal edilme, ele geçirilme ve uzaklaştığında, boşluk duygusu ve yalnız kalma arasında sıkışır.
- Ötekine aşırı uyumlanır ya da tamamen uzaklaşır.
Ne çok yakın ne çok uzak…
İhtiyaçlarına göre konumlanabilmenin esnekliğine sahip olmak neredeyse imkânsız bir hâle gelir.
Bu dinamik kişinin kendi kendine yetme becerisini zayıflatır ve yetkiyi/sorumluluğu ötekine devretmesine sebep olabilir. Bu kalıp ilişkileri daha yıpratıcı bir döngüye dönüştürebilir.
Ayrışma, Sorumluluk ve Kendilik İnşası
Kişi ötekine olan ihtiyacı azaldığında, kendi hayatının sorumluluğunu alma gerçeğiyle yüzleşir. Bu yüzleşme, aynı zamanda içsel bir kayıp tehdidini tetikler. Kendisini gerçekleştirmek istediği her adımda kendini sabote etme eğilimi görülebilir.
Bu nedenle geçmişteki bağların bugünkü yaşantıyla uyumlu olup olmadığını değerlendirmek, dönüşümün en güçlü adımlarından biri olabilir.
Kendine Yatırım Yapmak: Onarıcı Bir İçsel Tutum
Buraya kadar bahsedilenlerden de anlaşılacağı üzere, kurulan ilişkilerde odak hep Öteki’dir. Özne kendine uzaklaşır ve ötekini kaybetmemek uğruna uyum sağlar. Terk edilme, yalnızlık ve boşluk hissinden kaçınmak için bunu düsturu kılavuz edinir. Bir anlamda küçüklüğünde sahip olamadığı cenneti arar. O’nun tarafından kucaklanmak, ilgilenilmek, sahiplenilmek ve desteklenilmek ister. Bunu sağlayamadığında kendini köklerinden koparılmış bir çiçek gibi solgun ve cansız hisseder. İşte tam da bu yüzden yatırımı yalnızca nesneye değil, kendine de yapabilmenin dönüştürücü bir gücü olduğundan bahsedilebilir.
Kişi, bakım verenle geçmişinde kalan ilişkiyi içsel olarak yeniden ele aldığında kendine şu cümleleri söyleyebilir:
“Bir zamanlar ihtiyacım olanı karşılayamamış olabilirim/olamayabilirsin.
Şimdi, sen olmadan da kendimi besleyebilir ve doyurabilirim.
Sana bağımlı hissetmiyorum.
Sen benden ayrı birisin ve benden farklı ihtiyaçların olduğunun farkındayım.
Birbirimize ihtiyaç duyabiliriz ama ihtiyaçlarımız örtüşmeyebilir de…
İhtiyaçların benimkilerden farklı olduğunda bunları karşılamak kendimle olan bağı zedeleyecek ve uzaklaştıracaksa, senden ayrışmayı seçiyorum. Sana da bu hakkı veriyorum.”
Sonuç
İlk nesneyle kurulan bağların bugünkü ilişkilerimize etkisi sandığımızdan çok daha güçlüdür. Bu bağları anlamak, dönüştürmek ve yeniden yapılandırmak; kişinin kendilik değerini, duygusal dayanıklılığını ve ilişki kapasitesini derinden güçlendirebilir.
Klinik Psikolog Batuhan Bilen
![]()
GÖRÜLME
Bunları da beğenebilirsiniz

Hangi Ben?
20 Mart 2022
Gerçek Kendilik
10 Ekim 2025